Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Mumların Öyküsü
Dört mum usul usul yanıyordu. Ortalık öylesine sessizdi ki mumların konuşmalarını duyabiliyordunuz. Birinci mum dedi ki: —Ben BARIŞ'ım. Ama kimse benim yanmama yardımcı olmuyor. Sanırım yakında söneceğim. Alevi hızla azaldı ve sonunda tamamen söndü. İkinci mum: —Ben VEFA'yım. Ne yazık ki artık vazgeçilmez değilim. Onun için bundan sonra yanıp durmanın bir anlamı kalmadı. Sözlerini tamamladığında esen hafif bir rüzgâr onu söndürdü. Sırası geldiğinde üçüncü mum hüzünlü bir sesle dedi ki: —Ben SEVGİ'yim. Yanacak gücüm kalmadı. İnsanlar beni unuttu, değerimi anlamıyorlar. En yakınlarını sevmeyi bile unuttular. Ve daha fazla beklemeden sönüp gitti. Ansızın odaya bir çocuk girdi ve üç mumun da yanmadığını gördü: —Neden yanmıyorsunuz? Sizin sonsuza dek yanmanız gerekmiyor muydu, dedi ve ardından ağlamaya başladı. O zaman dördüncü mum konuşmaya başladı: —Korkma ben yandığım sürece öteki mumlar da yeniden yanabilir, ben UMUT'um. Çocuk parıldayan gözleriyle UMUT mumunu aldı ve öteki mumları birer birer yaktı. UMUT ışığı yaşamımızda hiç eksik olmamalı ki hepimiz onunla birlikte VEFA'yı, BARIŞ'ı ve SEVGİ'yi yaşatabilelim.
Yâr ve ağyâr iki farklı dilden iki farklı kelime. Yâr Farsça, ağyâr Arapça. Ama dilimizde zıd anlamlı kelimeler olarak kullanıyoruz bu iki kelimeyi. Türkçemiz, özellikle de şiirimiz bu iki kelimeyi o kadar güzel kullanmış ki... Yukarıdaki verdiğim malumata rağmen, bazen yâr kelimesinin, ağyârdan kopup geldiğini düşündüğüm olur. Çünkü bir zaman